30 Kasım 2008 Pazar

Vakitsiz...

Bir düzen ki geldi çöktü hayatımın orta yerine. Seçtiğim hayat zor. Mutsuz muyum? Aslında mutluyum, istediğim işi yapıyorum ama yorulduğum zamanlar çok. Birkaç ay önce yaptıklarımın kenarından köşesinden geçmiyor geçirdiğim vakit.Kendimi sürüklediğim yolda geçmesini istediğim gibi geçiyor ya aslında sadece zaman öldürüyorum belki. Ya da zaman beni öldürüyor.

Her sabah enstitünün kapısından girdiğimde hem mutluyum, hem yorgun, hem mutsuz. Karmakarışık bir durum. İstediğim işi yaptığım için mutluyum, ilerleyen günlerde birilerinin hayatına kenardan köşesinden girip belki de hayatını güzelleştirecek bir durum yaratabilme imkanım olduğu için…

Mutsuzum. Çünkü her sabah o kapıdan girdiğimde etrafımda onlarca hasta ve solgun yüz görüp, onlara ufacık bir yardımım bile dokunamadığı için. Yorgunum. Canımı dişime takıp her gün ayaklarıma kara sular inene kadar çalışıp, bir dost arayıp da tam da çalıştığım yere en sevdiği insanın düştüğünü söylediğinde içim yandığı için. Gece yatağa girdiğimde yorgun gözlerimin huzurla kapanıp, ertesi güne mutlu bir başlangıç yapması için ve sıcak bir yatağım olduğu için duacıyım.

Vakitsizim. Keşke 24 saatten daha uzun olsaydı bir gün. Belki daha çok zaman ayırırdım sevdiklerime, sevdiğim şeylere… Hayatın bir sonraki gün ne getireceğini bilmiyoruz ve doyasıya zaman ayırmıyoruz ya sevdiklerimize, dilerim pişman olacağımız bir gün gelmez ileride.

Birkaç gündür değişik versiyonlarını gördüğüm bir rüyadan bahsetmek istiyorum. Kafamın içine nerden yerleştiğini çok iyi biliyorum bu korkunun. Sevdiğim insanların anneleri tam da çalıştığım işin konusu olan bir hastalığa yakalanıyor. Zaten her gün kafamın içinde olan bir durumun ortasına çekiliveriyorum. Telefonu açtığımda dostumun ağlama sesi yankılanıyor kulaklarımda. Üzülüyorum…

Üzüntü bilinçaltıma o kadar yerleşmiş ki günlerdir yattığımda annemi kaybettiğimi görüyorum. Değişik versiyonlarda, değişik günlerde. Ve korkuyla uyanıyorum her gece. Gidip bakıyorum, yatağında mışıl mışıl uyuyor. Derin bir oh çekip tekrar uykuya dalıyorum. Sabah uyandığımda dostlarımı düşünüyorum. Gidip annemin yanağına kocaman bir öpücük konduruyorum. Düşünüyorum. Diliyorum ki vakitsiz gelen ayrılık olmasın kimsenin hayatında.

İmleç yanıp sönüyor, cümleler kendini kovalıyor. İçimdeki onca şeyi anlatacak sözcük bulunmuyor, dökülemiyor parmaklarımın ucuna. İisi mi bir şarkı sözü anlatsın yine benim yerime son cümleleri, ve dostlara gitsin sözlerin güzelliği…

Yeter ki sen son bir defa
Gör kendini gözlerinde
Yorulduğun zaman söyle
Güzel günler var önünde hala
Ve hala sıcak bir ekmek gibi taşıyorsak eğer geleceği göğsümüzde..