26 Ağustos 2009 Çarşamba

Ramazan ve Pidesi

Ramazan ve Pidesi

Şöyle sıcacık bir pide kolumun altında, kokusu burnumda, fırından yeni çıkmış ve ellerimi yakmakta sıcağıyla. Çocukluğuma dair en çok özlediğim şeydir. Ramazan geldiğinde fırından mutlaka pide alınacak, iftara doğru o metrelerce uzayan kuyruk beklenecek, hatta bazen iftara yetişilemeyip fırıncı amcanın dağıttığı zeytinle oruç bozulacak. Hey gidi günler. Yaşlandık mı ne?

Nerden mi aklıma geldi şimdi bunlar? Ramazan geldi ya, yine o İstanbul’ un keşmekeş iftara doğru trafiği başladı. Bugün yine akademik hayatın tüm yorgunluğu üzerimde, babamla yarı uyuklar vaziyette eve dönerken fırından bir pide almalı dedim. O kadar yorgunum ki koltuğumdan kalkamadım ve babamdan rica ettim. Yarı uyuklar vaziyette, beş dakika sonra babam elleri yanarak geldi arabaya. O eski, bildik koku burnumda. Belki de dünyadaki en dinlendirici şeylerden biri. Hafif uyuklar vaziyette, aklımdan biraz deniz ve biraz uyku geçerken, ayaklarımın ağrısından kıvranırken, ruhumun derinlerine inen bir koku ile kendime geldim biraz da olsa.

Güzel şey şu ramazan. İnsanların hiç bir zaman olmadığından çok saygıyla yaklaşmaları birbirlerine. Ramazan sofrasında huzurlu bir yemek.

Aslında yazının buraya kadar olan kısmı dün gece yazıldı fakat hiç bir şeye vakit bulamadığım gibi bunu da yayınlamaya vakit bulamadım. Bütün yazı sadece bir hafta tatil ile geçirdim, başka bir ülke görmek üzere vaktimi ve ayaklarımı uğruna tayin ettiğim bir yaz. Aslında bizim tayin çoktan çıkmış Çapa yollarına. Döndük, dolaştık, hiç tatile gitmemiş gibi ve hatta daha yorgun bir şekilde işe geri başladık. Uykum geldi yine, bu yorgunluk bana fazla. Farkındayım cümle bile kuramıyorum….


Huzur birazcık da içimde olsa, şu hayatı biraz ağır çekimde yaşasam ne güzel olurdu. Biraz deniz, biraz da uyku. Bütün isteğim buydu…

Hiç yorum yok: